Tabiki evet. Diş ipi bize en çok yardımcı oral hijyen araçlarındandır. Diş fırçası ile ulaşamayacağımız diş arası bölgeleri, çürüksel veya diş eti ile alakalı tüm hastalıkların genellikle başlangıç yeridir. Bilhassa çapraşık dişlerde durum daha da önem kazanır. Bu yüzden diş fırçalamaya ek olarak günde bir kere diş ipi kullanmakta fayda vardır. Not: Lütfen hangi diş ipinin size uygun olduğunu ve diş ipinin nasıl kullanılacağınızı hekiminize danışınız.
Dişeti hastalıkları, kısaca dişi çevreleyen dokuların iltihabı olarak kabul edilir. Genellikle ağrı vermezler. Bu da; kişinin dişeti hastalığının farkına geç varmasına sebebiyet verir. Bu yüzden bu hastalığa sinsi bir hastalık dersek yerinde olur. Sağlıklı dişeti gül kurusu pembe renkte, diş üzerine sıkı sıkıya yapışık ve bıçak sırtı gibi keskin sonlanan, kanamasız ve şişkin olmayan yapıdadır. Sağlığın bozulması ile öncelikle renk kırmızımsılaşır, diş eti hafif şişkinleşir ve diş üzerindeki sıkı sıkıya tutunma özelliğini yavaş yavaş kaybeder. Diş üzerindeki tutunma bölgeleri bıçak sırtı formundan uzaklaşır. Ağız kokusu oluşmaya başlar ama herşeyden önemlisi fırçalarken ve /veya tükürürken yada sert bir gıda ıssırırken kanama baş gösterir. O vakit hastanın yapması gereken, derhal bir diş hekimi yada bir dişeti uzmanı ile kontakt kurmaktır. Aksi takdirde geri dönüşümsüz sonuçlar oluşabilir ve bu durum hastayı ve hekime güç durumda bırakır. Unutulmamalıdır ki dişi ağızda tutan, onu çevreleyen destek dokulardır. Destek dokuların kaybı dişin kaybı demek olacaktır.
Diş eti hastalıklarının ilk ve en önemli belirtisi dişeti kanamasıdır. Dişetlerinde renk, şekil bozuklukları ve ağız kokusu ile kendini daha da belli eder. Sağlıklı dişeti gülkurusu açık pembe renktedir. Dişe ve kemiğe sıkıca yapışmış olup, portakal kabuğuna benzer parlak - pütürlü bir görünümü vardır. Dişeti hastalığının temel nedeni bakteri plağı denen dişe sıkıca tutunmuş, yapışkan saydam bir tabakadır. Tırnağınızla dişinizin üzerini kazıyarak plağı fark edebilirsiniz. Bakteri plağı kaldırılmazsa sertleşir ve diş taşı ya da tartar olarak isimlendirilen birikintiler oluşur. Plaktaki bakteriler tarafından üretilen toksinler (zararlı maddeler) dişetlerine zarar verir. Toksinler dişetlerinin etrafındaki destek dokularını yıkar, dişlerden uzaklaşır, oluşan periodontal ceplerde daha fazla bakteri plağı birikir. Periodontal hastalık geliştikçe cepler daha da derinleşir. Bakteri plağı dişlerin açığa çıkmış kök yüzeylerine yapışır. Dişlerin kemik desteği yok olur ve tedavi edilmeyen dişler sallanmaya başlar ve sonunda çekilmek zorunda kalırlar.
Ağız kokusunun sebebi ölü bakterilerin atık maddesi olan ve volatile sülfür adı verilen bir gazdır. Nefeste oluşan kötü koku büyük oranda ağız içi kaynaklıdır. Ağız içi bir enfeksiyon, ilerlemiş bir dişeti hastalığı ya da sadece ağız içinde birkaç saatten fazla kalmış gıda artıklarına yerleşen bakteriler kokuya sebep olurlar. Kokuya sebep olan diğer sistemik problemler ise: Tonsilit, akciğer iltihabı, sinüzit, şeker hastalığı (aseton kokusu), mide bağırsak hastalıkları, böbrek yetmezliği (balıksı koku), karaciğer ve metabolizma bozukluklarıdır. Ağız kokusunun öncelikle sebebi teşhis edilmeli ve buna göre tedavisi yapılmalıdır. Ağız içi kaynaklı kokularda yapılması gerekenler ise Tüm çürükler tedavi edilir. Diş eti hastalığı tedavi edilir. Cepler ve diş taşları elimine edilir. Gömülü ve yarı gömülü 20 yaş dişleri çekilir.
20 yaş dişleri, bulunduğu konum itibarı ile çürümeye yatkın, çoğu zaman fonksiyon dışında kalan ağzın en arkalarındaki dişlerdir. 'Mutlak suretle alınacaktır' diye bir kural olmadığı gibi %70 oranında problem yaratmaktalardır. Örneğin, ağızda yer bulamadığı için çıkamaması istemediğimiz bir hadisedir çünkü böyle bir durumda bulunduğu yerde fokal enfeksiyon kaynağı şeklinde davranması kuvvetle muhtemeldir.Bunun yanısıra ağız açma kapamada güçlük ve yandaki dişleri çapraşıklaştırmaya yönelik kuvvet uygulaması söz konusu olabilir. Bu yüzden bu konuyla ilgili hekim kontrolü şarttır.
Dişiniz her ağrıdığında antibiyotik kullanmanız doğru değildir. Biz diş hekimleri, hastada akut enfeksiyon durumu olmadığı sürece antibiyotik önermeyiz. Eğer dişiniz ağrıyorsa antibiyotik kullanımı yerine parasetamol gibi ağrı kesici ilaçları kullanıp, ağrı kaynağını saptamak ve tedavi etmek için en kısa sürede diş hekimine başvurmanız en doğru çözüm olacaktır. Unutmayınız ki, diş ağrıları için ağzınızı alkol, rakı ve kolonya gibi sıvılarla çalkalamak, bölgeye aspirin tablet koymak veya hidrolik yağı gibi uygunsuz ve alakasız kimyasallar uygulamak tamamen yanlış ve sakıncalıdır.
Öncelikle bilinmesi gerekir ki, diş hekimliğinde ağrılı bir tedavi artık yoktur. Her müdahalenin öncesinde yapılacak olan uygun anestezi ile uygulama bölgesinin sinir blokajı gerektiği şekilde yapılır. Hasta, uygun anestezinin yöntemlerinin uygulanması durumunda operasyon sırasında herhangi bir ağrı hissetmez. Bu hususta hekimin konuya hakim olması gerek şarttır. Hekimin, yapılan spesifik müdahale konusunda ehliyetli olması tercih sebebi olmalıdır. Bunun dışında implant operasyonuna has özel bir ağrı söz konusu olmadığı gibi sıradan bir diş çekimi sonrasında yaşanan basit rahatsızlıkların olması muhtemeldir. İmplantın yerleştirilmesinden sonra oluşabilecek sıradan ağrılar basitçe ağrı kesiciler ile rahatlıkla giderilebilir. Hastalarımızın 98% i operasyon sonrasında geçmiş zaman korkularının ne kadar yersiz olduğunu hissetmekle beraber, herhangi bir operasyon geçirmemiş kadar rahat olduklarını bildirmektedirler.